top of page

Çocukların cinsel istismarını ele alan yeni kitabım "Rızası Yok - Bir kereden çok şey olur" çıktı!

  • Yazarın fotoğrafı: İklim Bayraktar
    İklim Bayraktar
  • 15 Ağu 2023
  • 10 dakikada okunur

Sadık okuyucumu, dostlarımı ve takipçilerimi, Rızası Yok ile hayatıma giren yeni dostlarımı sevgiyle selamlıyorum. Mağdur çocukların, gençlerin sesi olmanız tek dileğim. Cesaretleri ve koca yürekleriyle kucaklanmayı hak ediyorlar. Öncelikle bu kitabı neden ve nasıl yazdığımı anlatmak isterim herkese.

BAŞLARKEN

119 mağdur, 87 ebeveyn ve yüzlerce saat görüşmenin sonucu yazıldı RIZASI YOK.

En baştan anlatayım, her şey aslında 2011 Şubat’ında başladı. Üzerinde çalıştığım bir haber gereği istismara uğramış bir kaç çocuk ve gençle görüşmüştüm. Yaşadıkları tecavüz ve taciz olaylarını anlatmışlardı, duyduklarım inanılır gibi değildi. Kamuoyu öğrensin, yetkililer harekete geçsin, bu çocuklar kaderine teslim edilmesin diye araştırmayı daha da derinleştirip, işin içine daha çok girdim, ailelerle de görüştüm.

Duyduklarımdan sonra ilk şoku atlatıp, ertesi gün haberi tüm detaylarıyla yazdım ve yayınlanması için çalıştığım haber sitesine yolladım. Olay hemen haber yapılacaktı ve suç duyurusunda bulunacaktık. Mağdur çocuk yaşadıklarını yazmam için onay vermişti.

Ancak; haberin yayınlanacağı günün sabahı saat yediye doğru kapım çalındı, yedi polis dokuz saat boyunca evimi didik didik aradı ve gözaltına alındım.


ERGENEKON SÜRECİ

Dönemin moda davası Ergenekon kapsamında savcıların “terör örgütüne üye olmak, haklı kin ve nefrete sürüklemek” suçlaması ve 17 yıl ceza istemiyle yargılandığım dava sürecinde buldum kendimi.

Haber ülke gündemine türlü senaryolarla, mesnetsiz suçlamalarla oturmuştu. Bir bedel ödenecekti, payıma bu düştü. Kabul edilemez biçimde yalan yanlış atılan manşetlerle ödetmek istediler.

Dayanılması en zor tarafı da; tecavüz mağduru çocuk kaldığı yurt tarafından Doğu’da yaşayan ailesine teslim edilmiş, başına gelenleri bana atlattığı için aforoz edilmişti. Üstüne, bir de ailesi tarafından mağdur edildi. Çocukla tanışmamı sağlayan psikolog da cezalandırılıp başka bir şehre sürüldü, türlü soruşturmalar gördü. Kısaca bu yazı dizisi kapsamında bana temas eden herkes payına düşeni aldı o dönem. Bir vicdan yükü de eklendi üzerime. Burnumu hiç kimsenin ortaya çıkmasını istemediği sırlarla ve pislikle dolu o çukura sokmuştum bir kere.

Tecavüz mağduru çocukları kamuoyuna duyurmak amacıyla çıktığım yolda bir sürü saçma ve mesnetsiz iddiayla kamuoyu önünde cezalandırıldım.

Gözaltı aşamasında bu tecavüz konusuyla alakalı telefon dinlemesine takılan görüşme tapeleri önüme kondu ama konu emniyet ve savcılık dışına çıkmadı, kamuoyunun haberi olmadı. Gözaltına alınmamın ve yargılanmamım gerçek sebebi yok sayıldı. Gerçek dışı konular servis edildi kamuoyuna.

Gözaltı sürecimde beş saate yakın süren, yetmiş küsur soru ve cevabı içeren resmi sorgulama tutanağında tecavüze konu olan çocuklar ve ailelerle ilgili sordukları o dört soru ve verdiğim cevaplar yoktu. Tıpkı konmayan iki ayrı önemli tape gibi buhar oldular…

Diğer çocuklarında bir kaçı cemaat yurtlarında kalıyormuş bir kaçının ailesinin farklı tarikatlarla bağlantıları varmış. Net biçimde anladım, arı kovanına çomak sokmuştum.


SONUÇ: SUÇ UNSURU YOK!

Dava yıllarca sürdü, ortada bir suç olmadığı için ‘suç unsuru bulunmadığından’ beraatla sonuçlandı. O günler geride müthiş deneyimler ve büyük gerçekler bırakarak geçti gitti. Kötüler kötülük yapmayı sürdürdü ve ne yazık ki çocuk tacizleri, tecavüzleri gündemden hiç eksik olmadı. Yargılama, linç edilme ve türlü trajikomik olaya maruz kaldığım yıllar bir şekilde geçti gitti ama o çocukların sözleri mıh gibi kaldı aklımda. O çocukların derdine zerre merhem olamadım. O annelere söz vermiştim, seslerini acılarını duyuracaktım. Yapamadım. Yaptırmadılar!

Hayatıma kaldığım yerden devam etmem de mümkün değildi. Ben de inatla yıllarca devam ettim araştırmaya. Rızası Yok, öncelikle peşini hiç bırakmadığım o çocuklara ve annelere verdiğim sözü tutmak için yazıldı. Gençler, aileleri ve psikologları hiç geri adım atmadılar, hiç korkmadılar. Yıllar geçmiş olsa bile kitabın yazılmasına büyük katkı sundular.


YAZ İKLİM HANIM YAZ

Yazın İklim Hanım, benim çocuğuma neler neler etmişler de ben gıkımı çıkaramadım. Babası olacak o kör olası kocam şikâyet etmemize izin vermedi, neymiş kol kırılır yen içinde kalırmış” diye ağladı biri. Bir diğer anne; “O da bir şey mi, bağlı bulunduğumuz cemaat bizi dışladı; çocuğumuzun hakkını arayamadık, dini kötü göstermek, dinsizlere koz vermek olurmuş, çocuğumuzun tecavüze uğradığını devlete anlatır, şikâyet edersek zinhar cehennemlik olurmuşuz” diyordu. Bir başka mağdur “Anlatın ne olur; biz her şeyi göze aldık şikâyetçi olduk ama polisler ve Aile Bakanlığı’ndan yetkili uzmanlar, akrabalar, hatta Diyanet İşleri bile şikâyetimizi işleme koyacağı yerde, türlü fetvalar, türlü akıllar vererek, bir nevi bizi güzelce caydırdılar” demişti.

Benzer cümleleri kuran ailelerin çığlığı her gün kulağımdaydı, uykularım kâbuslarla bölünüyordu.

Bu coğrafyada maalesef istismar edildiği halde muhatabını şikâyet etmeyen/edemeyen, başına gelenlerin adli vakaya dönüşmediği çocuk sayısı tahmininizden çok fazla.

İstisna deyip, münferit deyip geçilmiş, din ve çevre baskısı faktörleri kullanılarak ikna edilmişler tatlı tatlı.

Çocuklar tecavüzcünün sadece kurumdan uzaklaştırılarak ya da en fazla tartaklanarak cezalandırıldığına şahit olmuşlar. “Devlet hakkımızı aramadı, ailemiz sineye çekti, bize bu vahşeti yaşatanlar hep cezasız kaldı, ailemiz bizi sevmedi, bize değil kötülere inandılar onları korudular” bu ve benzer kalp dağlayıcı sitemi çok duydum. Görmezden gelinerek büyüyen bu çocukların önce ailelerine sonra topluma karşı gelişen hislerini tahmin etmeye çalışın lütfen; ya da boş verin tahmini, okuyun hikâyelerini, sizin için anlattılar uzun uzun.

Araştırmalarımı yapadururken insanlıktan nasibini almamış yaratıklar da boş durmuyordu; artık neredeyse her ay türlü türlü acı çocuk istismarı haberleri gündeme geliyordu.


ANNELER SUSMUYOR ARTIK

Yıllar önce beni susturdukları kadar kolay olmuyordu örtbas etmek! Her yerden irin akıyordu. Annelerin ağzını tıkayamıyorlardı artık. Başka bir dönem başlıyordu. Çaresiz anneler artık onlara mikrofon uzatan birkaç cesur haberciye tüm açıklığıyla anlatıyor, çocuğunun uğradığı tecavüzünü saklamıyor, şikâyetçi oluyor hatta bakanlıktan, diyanetten ve bilhassa ismini anarak diyanet işleri başkanından hesap soruyor, aman diliyordu.

Bu kirli gerçeği ört bas etmek eskisi kadar kolay değildi artık…

Nice çocuk mağdur edildi. Üzerlerine kara bir etiket damga gibi yapıştırılıp ruhlarında kaos ve acıyla yalnız bırakıldılar. Maalesef uzun zamandır adaletin kılıcı olmayı başaramayan yargı sistemi de pençesine düşen mağdurların içine su serpecek olan adil kararları okumadı yüzlerine. İyi halden indirim aldı kimileri. Kimileri “bana komplo kuruldu” dedi suçlamaları düşürüldü. Mağdurlar tekrar tekrar mağdur edildi. Tek başlarına hayata ve sessiz kalmaya mecbur bırakıldılar.

Görmezden duymazdan gelmek yeterince berbattı ama daha korkuncunu da işittik!

Bir kereden bir şey olmaz”lar, “küçüğün rızası varmış”lar havada uçuştu.

Sonra İstanbul Sözleşmesi’nin iptali, toplu tecavüz vakaları, cemaat evlerinde kafası kesilenler ve yurtlarda diri diri yanan çocuklar, akraba ve öğretmenleri tarafından istismar edilenler peşi sıra geldi ama nafile; ülke çocuklarını yeterince koruyamıyordu! Hatta ülkenin kendi çocuklarını sevdiğinden bile şüphelendiğim bir noktadaydım.

Sesini duymadığımız, çığlığına yetmediğimiz çok fazla çocuk vardı.

Başımızı kuma sokarak kurtulamayacağımız konular bunlar. Doğrudan toplumu, gelecek nesilleri, kısaca hepimizin yaşamını etkileyen hayati konular! Böylesi bir rezalet kendi tanıdığımızın, yakınımızın başına gelmedi diye içimiz rahat güne devam edemeyiz; her şey ihtimal dâhilindedir.

Başınıza gelmeyeceğinden emin olmanız inanın mümkün değil…

“Bana ne” demek insana yakışır mı? Münferit deyip geçemezdik ama geçtik! “Bir istisna” ya da “bir meczubun tavrı”, ya da “çocuğun rızası var, kemik yaşı büyük” gibi onlarca bahaneyle geçiştirildi yıllarca bu olaylar.

Seküler kesimle dindar kesimin namus davası haline bile dönüştü.


İKİ YAŞINDA BEBEĞE TECAVÜZ EDİLMEDİ Mİ?

Kimse gerçeği görmek istemedi, istisnalar hariç kimse sadece çocukların ruh ve beden sağlığını düşünmedi!

Nitekim olaylar büyüdükçe büyüdü ve ülke gündeminde haftalarca yer aldı. Hatta en son 6 yaşında bir kız çocuğunun evlilik haberinin ortaya çıkması büyük yankı uyandırdı. Ama sadece bir kaç gün sonra sadece ‘2’, yanlış yazmadım sadece iki yaşında bir erkek çocuğa tecavüz eden ve mahkemece suçlu bulunup hapis cezası alan şahsın haberini yapan gazeteciye 2 yıl hapis istemiyle dava açıldı.

Tüm olup bitenlere utanmaktan, ağlamaktan yorulduğumuza göre artık daha fazlasını yapmamız gerekmez mi? Çoğalan bu olaylarla gerçekten bataklığa sürükleniyoruz ışık hızıyla.

Hala birçok çocuğa tecavüz edilirken, sadece sayıp sövüp geçecek miyiz?

O çocuklar, görmezden geliniyor diye yok olmuyor! Bilin istiyorum; çocuklar yaşamaya devam ediyor ve topluma karışıyor.

Devlet her çocuğu korumakla yükümlüdür. Bu anayasal gerçeği istisnasız herkese anlatmak da bizim yükümlülüğümüzdür.

Çözümü, sosyal medyada sövmekle bulunamaz, hele hele sağcılık-solculuk, inançlılık- inançsızlık üzerinden hiç bulunamaz.

Mağdurun hikâyesi o gün o saatte, o korkunç hadiseden sonra son bulmuyor, aksine tam olarak orada başlıyor. Bu devasa travmanın üzerinde bıraktığı etkileri anlayamadan, kimseye anlatamadan, eğitimine, işine devam ediyor çoğu. Çocuk olmayı o noktada bırakıyor. Ömürleri boyunca kendilerini güvende hissetmeden yanı başımızda yaşamaya çalışıyorlar.

Zaman çok çabuk geçiyor, on sene önce görüştüğüm, istismar edilen o çocuklar büyüdü birer yetişkin oldu bile. Bize rağmen ayakta kaldılar. Biliniz ki tecavüz edilen o çocuklar imam oldular, arkasında saf tutup namaz kılıyorsunuz! Doktor oldular, bizi muayene ediyorlar! Bazıları ilahiyatçı oldu, dini meseleleri onlara danışır olduk. Azımsanamayacak kadar büyük bir kısmı öğretmen oldu, bizim onlara reva görmediğimiz çocukluğu, kendi sınıflarında bizim çocuklarımıza torunlarımıza hediye ettiler, evlatlara ışık oldular, her şeyden habersiz onlara teşekkür ettik.


NE OLUYOR O ÇOCUKLARA?

Onlarcası mühendis oldu, projeleri ödül aldı ve alkışladık. Kimileri asker oldu, nöbet tuttu sınırda. Çoğuyla bir yerde yolumuz kesişti ve göz göze geldik aslında. Bir şekilde iyi ya da kötü muhatap olduk, ruhumuz bile duymadı. En önemlisi onlar da anne baba oluyorlar, olacaklar; yüreklerindeki yara iyileşti mi dersiniz? Onlar toplumdan ve devletten alacaklılar, kabul edelim borçluyuz!

Gücü yaşadıklarını eritmeye yetmemiş, istismarın altında ezilmiş, boş vermiş, acısını ve öfkesini yönetememiş, rehabilite olma imkânı bulamamış yüzlercesi ne oldu peki! Düşündünüz mü hiç?

Hırsız, arsız, katil, tecavüzcü, uyuşturucu satıcısı ya da kullanıcısı, şiddet yanlısı, sapık, kısacası suçlu dediğinizi duyar gibiyim…

Rızası Yok, sizi o çocuklarla ve en çok kendinizle yüzleştirecek. Bu kitap aileleri, devleti ve tüm toplumu kendisiyle ve görmezden geldiği sorunlarla yüzleştirecek.

Peşinen söylemeliyim ben onlardan yanayım…

Ne devlet ve aileler ne toplum; ben çocuklardan yana istisnasız tarafım.

Kitap onların ne hissettiğini, nasıl yollardan geçtiklerini anlatıyor. Zorlu mücadelede nasıl kaybettiklerini ya da kazandıklarını…

Çocuğun cinsel istismarı, çocukların cinsel istismarı, duygusal istismar, psikolojik istismar, eğitimde yaşanan büyük sıkıntılar, mahalle baskısı, taciz tecavüz, ailenin yapısı, çevrenin ve akrabaların tavrı, akran zorbalığı, yetersiz ve psikolojik sorunları olan ailelerin çocuklarını yetiştirirken baştan aşağı bilinçsiz ve yanlış davranmaları; işte tüm bunlar çok önemli çok hayati unsurlar çocuk gelişiminde.

Sağlıklı bireyler olabilmeleri için bu yapı taşlarının en az yarısı sağlıklı işliyor olmalı. Çoğunun içine doğduğu aile ve yaşam şartları çok sıkıntılıyken, üzerine bir de taciz, tecavüz, ensest eklendiğinde, şizofreni, psikopati gibi baş etmesi hayli güç birçok psikolojik sorun ve sıkıntıyla birlikte yaşıyorlar. Hatta kimisinde cinsel karmaşalara bile yol açabiliyor yaşadıkları.

Yönelimde tercih kişiseldir, herkesin cinsel yaşamına istisnasız sonuna kadar saygı duyulmalı, kanunlarla da güvence altına alınmalıdır.


SORUN ÇÖZÜLMEZSE MUTSUZLAR

Dikkat çekmek isteyeceğim tek detay yönelimi, tercihi ne olursa olsun gençler sağlıklı zihinle yaşayamazsa, mutsuz olma ihtimalleri yüksektir.

Öte taraftan istismar mağduru sıfatını üstüne giyen çocukların psikolojik sorunları çözülmediği, rehabilitasyon görmedikleri sürece mutsuz, huzursuz ve psikolojik sıkıntılarla yaşadıkları aşikar.

Bazen onları dinlerken yaşadıkları hayat, anlattıkları olaylar gerçek mi, yoksa hayal ürünü mü diye defalarca sorguladım, öyle şaşırdım ki anlattıklarına; bazen şüphe ve acaba denizinde boğuldum ve haftalar sonra dönüp çevrelerini, öğretmenlerini, patronlarını hatta terapistlerini ve ailelerini irdeledim, bir nevi sorguladım anlatılanları. Dedektiflik yaptığım oldu, yalnız ve yalnız gerçeği öğrenmek ve yazmak adına.

Anlattıkları her kelimeyi her zerremde hissettim. Sizin okurken empati yapmaktan bile kaçınabileceğiniz, satırları hızlı hızlı geçeceğiniz bu hadiseleri, ben göğsümde yumuşatıp yazdım. Kitap basım sürecini tamamlayıp raflara çıkabilsin diye yazamadıklarım da oldu elbette. Yazmanın iyiliğe hizmet etmeyeceği ya da çözüm odaklı olduğunun anlaşılmayacağı hiçbir satıra yer vermedim. Aksi zaten hiçbir şeye fayda sağlamayacağı gibi, çocukların başına bela açmaktan başka bir işe yaramazdı, tecrübeyle sabitti.

İnsanlar bu kitabı görmezden gelmesin, gücü elinde tutan bir takım makamlar bu acı gerçekleri yine halının altına süpürmesin diye istemeye istemeye çoğu yerde otosansür uygulamak zorunda kalsam da genel olarak çok cesur ifade etmelerine izin verdim acılarını.

Mahkemeye intikal etmiş, kamuya ve medyaya açık dava dosyalarından okuyup yazılmadı “Rızası Yok”.

Ensest, taciz veya tecavüze uğrayan ya da otoriter ve baskıcı anneyle; ilgisiz yok hükmündeki babaların yetiştirdiği çocuklarla bire bir konuştum. Tecavüz neticesinde bunu bir kader olarak kabullenip cinsel kimlik bunalımı yaşayan asosyal, hayata küsen, çoğu obsesif, kişilik bozukluğu yaşayan çocukların gerçek hikayeleri.

Önemli olan onlara erkenden el vermek, yaralarını sarmak, yol açmak, imkân sağlamak…


ONLARI KAZANMAK ÇOK MÜMKÜN

Birçoğunun travmaya bağlı psikolojik sorunları çözülünce yaşamlarında her şey kolaylaşıyor. İşin altın kuralı seçim yapmak, ne isteyip istemediğine karar vermek. Tam anlamıyla içinden gelen sesi dinlemek oluyor aslında bu çocukların yaptığı.

Toplum ve devlet olarak görmediğimiz, yok saydığımız, hatta varlıklarından dahi haberdar olmadığımız çocuklar. Onlar dertlerine dokunamadığımız, yüreklerine değemediğimiz, kaybolan çocuklar; ya da şansı yaver giderse küllerinden yeniden doğanlar.

Tek dilekleri “yaşadığımız çaresizlikleri başka çocuklar yaşamasın” diyen çocuklar. Utanmalıyız çünkü biz onları görmezden geldik ama onlar hala “Başka çocuklar bu korkunç olaylara maruz kalmasın, onlar için bir şeyler yapalım” niyetiyle anlattılar yaşadıklarını.

Şimdi doğru soru şu olmalı.

Peki, biz onlar için ne yapmalıyız, biz başka çocuklar mağdur edilmesin diye ne yapmalıyız?

Ülke, devlet, yasalar, toplum, sivil örgütler, kanunlar, biz top yekûn bu ülkenin evlatları için ne yapmalıyız?


KİMDEN KORUYALIM ÇOCUKLARI?

Kitap “acaba çocukları ailelerden, toplumdan da mı korumak lazım?” sorusunu sorduracak size.

Marjinal, terörist, çapulcu, eşcinsel diye türlü sıfatlarla her fırsatta tehdit görülen ve hedef gösterilen, ötekileştirip ezilen çocuklar yaşadıkları hayatları kendileri inşa etmediler. Belki de gidecekleri yolu tayin etme hakkı daha ufacıkken ellerinden alındı. Şimdi de ikiyüzlülükle dolu ahlaki standartlarımıza uymadıkları için yine onlar cezalandırılsın isteniliyor.

O çocukların hepsini biz yetiştirdik. Gökten zembille inmediler.

İnsanın çuvaldızın ucunu kendine batırması zordur her zaman.

“Aileyi Korumak” adı altında başlatılan proje kapsamında sokaklara dökülüp, meydanlarda slogan atanlara ve onları organize edenlere sormak isterim, gerçekten korumak istiyor musunuz aileyi?

Her hafta bir şekilde ortak çabayla bu konuyu trend topic yapanlara sormak isterim, gerçekten yeni nesilleri ve ülke geleceğini düşünüyor musunuz?

Tüm samimiyetinizle “gerçekten çocukları önemsiyoruz” diyebiliyor musunuz?

Yoksa yine siyasi veya dini olarak bir biçimde ‘mış’ gibi mi yapıyorsunuz?

Aranızda henüz kendi çocuğunun yaşadığı istismardan hatta cinsel yöneliminden bihaber olanlar varken, büyük bir kibirle başkalarını yaftalamaya, ötekileştirmeye devam mı edeceksiniz?

Bu satırları okurken şunu kendinize samimiyetle sormanızı ve üzerinde düşünmenizi çok istiyorum; Aileyi çökertecek olan şey dışarıdaki insanlar mı, yoksa ebeveynler olarak sevgisizliğimiz, sorumsuzluğumuz ve eksikliklerimiz mi?

Madem aileyi korumamız gerekiyor, o zaman herkes bohçasındaki ayıbını yanlışını ortaya dökmek zorunda. Yüzleşmek zorundayız! Çocukları ve gençleri suçlayarak kolaya kaçamayız, halkı ayrıştırmak kutuplaştırmak çözüm üretmek değildir.

Aileyi nasıl koruyacağız?

Daha bir arada tutmayı başaramıyoruz!

Daha birbirimizi sevmeyi, sağlıklı evlilikler inşa etmeyi başaramıyoruz? Doğru ve sağlıklı ebeveynlik yapamıyoruz! Bu nedenle diyorum ki önce çocukları ailelerden korumak lazım!


MESELE İNANMAK İNANMAMAK DEĞİL

İster sağcı olun ister solcu, ister şeriatçı, ister ateist; taraf tuttuğunuz siyasetçilerin çıkarına alet olduğunuz sürece çocuklara yardım edemezsiniz. Muhtemelen sağırlığınız ve körlüğünüzün yarattığı girdabın içinde kendi evlatlarınız, torunlarınız da boğulacak.

Yanlışın daha bu kadarından dönmezsek bu sorunun çözümüne asla yakınlaşamayız. Kutsadığınız ailenin içine gerçekçi gözlerle, iyi niyetli bir kalple bakmanız için yazıldı bu kitap.

Bakın bakalım aileyi mi koruyacağız? Yoksa eve kanlar içinde gelen, fiziksel şiddet gördüğü bariz belli olduğu halde görmezden gelinen, acı dolu gözlerle ana babasından yardım isteyen, sessiz çığlıklarını duymadığımız çocukları mı ailelerden koruyacağız…

Geleceğimiz olan evlatlarımızı ve aileyi korumak isteyenler bir adım öne çıksın da basit ama etkili çözümleri samimice konuşalım artık. Sadece sonuçların konuşulduğu bu coğrafyada, artık sebeplerin konuşulması için yazıldı Rızası Yok.

Sorunları ve sonuçlarını konuşarak çok oyalandık şimdi sebepleri ve çözümleri konuşma zamanıdır.

Kimseyi dışarıda bırakmadan, kimsenin özgürlüğüne karışmadan, kimseyi ötekileştirmeden, sadece sorunlarımızı görüp, kabul edip hep birlikte çözüm bulabilmeliyiz. Konuyu toplum olarak masaya yatırmamızın vakti geldi de geçiyor. Üzerini örttüğümüz gerçeklerle yüzleşip ikiyüzlülüğümüzü kenara bırakma zamanı. Altını çizerek söylüyorum, bu konunun dinle, inançla, siyasetle, cinsiyetle, kökenle hiçbir alakası yok. Bütün kavramların dışında ele alınması gereken bıçak sırtı bir konu bu.

Bugünümüz, çocuklarımız ve geleceğimiz söz konusu. Bu nedenle bilimsel ve insani bir meseleyi çözerken de bilimsel yaklaşmak zorundayız. Herkesin saygı ve özveriyle inançlarını kapının dışında bırakıp oturması gerekiyor masaya; eğer çözüm isteniyorsa.

Annelere güveniyorum en çok. Babalar genelde susturmaya çalışıyor bu konuda konuşanları ama anneler, en radikal ve en içe dönük ortamlarda bile artık susmuyorlar. Maalesef bu olaylar bütün mahallelere sıçramış vaziyette ve anneler her şeyin farkında artık; çocuklarının nerelere sürüklendiğini net görüyorlar.

Babanın ev içindeki silikliği, çocuklarıyla bağ kuramayıp her şeyi annenin üstüne yıkıyor olması böyle vakalara davetiye çıkarıyor. Ruhu sapık insanlar seziyorlar, sizin çocuğunuzun kendini savunacak gücü olmadığını. Babası tarafından şefkat görmeyen, özgüveni düşük, içine kapanık ve sessiz çocuk o sapıklar için en kolay av.

Yani kısaca bu mesele seküler aile-dindar aile ayrımı yaparak asla çözülmez bunu idrak etmek artık elzemdir.


SİZE EMANET ETTİM

Son olarak, Rızası Yok bana çok net gösterdi; küçücük yaşlarından beri büyük bir mücadele içinde yaşayan bu çocuklar ve gençler çok güçlüler, akıllılar, yürekliler.

Ülkenin geleceğine büyük katma değer sağlayacak özel çocuklar bunlar. Ellerinden profesyonelce tuttuğumuzda müthiş bir süratle yol alıyorlar.

Yüzlerce çocuğun cesur ortak sesini ve çabasını okuyacağınız Rızası Yok, artık sizlerin sağduyusuna vicdanına emanet…

Çünkü onların rızası yoktu ve bir kereden çok şey oldu.



Ayrıca dilerseniz D&R, Amazon, İdefix'ten de sipariş verebilirsiniz.





 
 
 

Comments


iwfyq6J8_400x400.jpg

Merhaba!

Ben İklim Bayraktar. Bir çoğunuz beni tanıyorsunuz; ya da belki öyle zannediyorsunuz? Bir de benim kalemimden dinleyin.

Yeni yazılardan haberdar ol

Teşekkürler!

Hiçbir şeyi kaçırmadığından emin ol

İletişime geç

Mesajınız için teşekkürler! Size en kısa sürede döneceğim.

© 2022 iklimbayraktar.com

bottom of page