top of page

Odatv Davası Mahkeme Savunma Metni...

  • Yazarın fotoğrafı: İklim Bayraktar
    İklim Bayraktar
  • 14 Şub 2023
  • 24 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 17 Ağu 2023

Dosya No : 2011/14 E.

SANIK : İklim Ayfer Bayraktar

KONU : Savunmamdan ibarettir

AÇIKLAMALAR :

Sayın Başkan ve Sayın Üyeler,

Öncelikle iddianamede ne ile suçlandığımı tekrar hatırlatmak istiyorum.

Şüpheli İklim Ayfer Bayraktar'ın;

-Ergenekon Silahlı Terör Örgütü üyesi olduğu, şüpheliler Yalçın Küçük

ve Soner Yalçın'dan almış olduğu örgütsel talimatlarla örgütün amaç ve

stratejileri doğrultusunda faaliyet yürüttüğü, almış olduğu talimatlar

doğrultusunda örgütün menfaatlerine siyasi parti liderleriyle irtibata

geçtiği ve adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs ettiği.


Şimdi, Odatv ile olan bağlantım nedir, ne zaman ve nasıl

başlamıştır, diğer sanıklarla ilişkimin ne olduğu konusunda sizleri

bilgilendirmek istiyorum.

Sn. Mümtaz İdil'den başvuruma olumlu bir geri dönüş oldu.

Sadece bu nedenle Odatv'de çalışmaya başladım.

Odatv'yi muhabirlik mesleğimi rahat yapabileceğim, etkili muhalefet yapan bir haber sitesi olarak algıladım. Merkez ofis İstanbul da ben Ankara da sadece Mümtaz İdil ile görüşmekteydim.

Soner YALÇIN ile Odatv'de yazmaya başladıktan yaklaşık 5 ay sonra, iddianamedeki tapelerde de yer alan o talihsiz telefon görüşmesi vesilesiyle ilk defa telefondatanıştım. Ondan sonra gene iddianamede yer alan Sn. Doğan YURDAKUL ve rahmetli eşiyle beraber oldukları yemekte ilk defa yüz yüze tanıştım. Bunların dışında kendisiyle ne yüz yüze, ne telefonla, ne e-mail, ne de başka bir şekilde görüşmem olmamıştır. Sadece 2 telefon konuşması toplasanız 20 dakikayı geçmez ve 1 kere bir saati

geçmeyen bir yüz yüze görüşme. İşte tüm tanışıklık bu kadardır. Kaldı ki ikinci telefon görüşmesi her nedense ek klasörlere konulmamıştır..


Barış PEHLİVAN ile Odatv'de çalıştığım sürede yazdığım yazılar ve haberlerle ilgili olarak telefonla sadece iş gereği çok nadiren ve Mümtaz İdile ulaşamadığımız zamanlarda mecburiyetten iş amaçlı konuştum. Kendisiyle ilk defa bu mahkeme salonunda yüz yüze karşılaştım.

Sn. Barış TERKOĞLU ile Odatv'de çalıştığım sürede yazdığım yazılar ve haberlerle ilgili olarak birkaç defa telefon ve e-mail yoluyla sadece işimin gereği olarak irtibat kurdum. Bunların dışında sadece bir defa kendi isteğimle İstanbul'da kahve içmek ve tanışmak amacıyla yüz yüze bir saat kadar görüştük.


Sn. Doğan YURDAKUL ile Odatv'de yazdığım sürede ilk olarak Odatv yazarlarının bir tanışma ve sohbet toplantısında yüz yüze tanıştım. Bu toplantı ile ilgili 21.10.2010 tarihinde yani toplantıdan bir gün

sonra "Odatv YAZARLARI LOZAN PARKINDA NE KONUŞTU?" başlıklı yazı ile bu toplantı Odatv'de haber yapıldı. Sonrasında aylarca iletişimim olmadı kendisiyle.

Sn. Müyesser YILDIZ ile Odatv'de yazdığım 5 aylık sürede ilk olarak yukarıda bahsi geçen Odatv yazarlarının tanışma ve sohbet toplantısında yüz yüze tanıştım. Bunun dışında kendisiyle

ne yüz yüze, ne telefonla, ne e-mail, ne de başka bir şekilde görüşmem olmamıştır.


Sn. Mümtaz İDİL ile tanışmam ANKA Haber Ajansı'nda kendisiyle yaptığım iş başvuru mülakatı vesilesiyle olmuştur. Odatv'de yazdığım yazılar ve haberlerle ilgili olarak sıklıkla telefon ve e-mail yoluyla irtibat

kurdum. Kısa süre sonra kendisi benim için hem iyi bir iş arkadaşı, hem bir ağabey, hem bir aile dostu, hem de mesleki anlamda bir üstat olmuştur.

Gözaltı sürecinin sonrasında Odatv'de yazmayı bıraktıktan sonraki dönemde de kendisiyle dostluğumuz ve görüşmelerimiz devam etmiştir ve etmektedir.


Sn. Nedim ŞENER, Sn. Ahmet ŞIK, Sn. Hanefi AVCI, ve rahmetli Sn. Kaşif KOZİNOĞLU ile hiç tanışmadım. Bir kısmıyla Ankara Emniyetindeki gözaltı sürecinde, bir kısmı ile de ilk defa bu mahkeme salonunda yüz yüze karşılaştım. Bunun dışında kendileriyle ne telefonla, ne e-mail, ne de başka bir şekilde hiçbir görüşmem olmamıştır.

Tüm bu beyanlarımın aksine bir delil, bir telefon tapesi de zaten

savcı iddianamesi ya da ek klasörlerde mevcut değildir.

Sayın Başkan sayın Heyet Bu nasıl bir örgüt? Ben de bu örgütün nasıl bir üyesiyim? Ayrı şehirlerde yaşıyoruz. Birçoğumuz birbirimizin telefon numaralarımızı bile bilmiyoruz. Aynı şehirde yaşayanlar

neredeyse hiç yüz yüze görüşmemiş ya da sadece bir defa görüşmüş. Gene birçoğumuz birbirini hiç görmemiş ve hiç konuşmamış...


Halk ozanı Âşık Dertli 'nin meşhur Taşlama'sını bilirsiniz. Bağlaması

için "Şeytan işi" diyenlere bakın nasıl cevap vermiş:

Telli sazdır bunun adı

Ne ayet dinler, ne kadı

Bunu çalan anlar kendi

Şeytan bunun neresinde?

Bu Taşlama'dan esinlenerek, Silahlı Terör Örgütü suçlaması ile ilgili olarak bir dörtlük de ben uyarladım:

Gazetecilik, habercilik ve yazarlıktır bunun adı

Ne silah tanır, ne terör, ne de cadı

Okuyanlar ve dinleyenler anlar bu hali

Örgüt bunun neresinde?

Odatv'de çalıştığım yaklaşık 5 ay süresince Odatv'de yazdığım yazılar ve haberlere ve gazetecilik mesleğini icra etmeye yönelik olmuştur. Odatv'de çalıştığım sürede yazdığım yazılar ve haberlerden bazılarını başlıklarıyla dikkatinize sunmak istiyorum.

BAŞBAKAN'DA SANATÇI RUHU VAR MI

BUGÜN EN ÇOK KOVULAN GAZETECİLERİN GÜNÜ

ÇORUM BELEDİYESİ "SAKINCALI MÜDÜR"LERİ KAFESE KOYDU

ULUSALCILAR NEREDE BULUŞTU

MUSTAFA KEMAL'İ NEDEN ANLAYAMADIK?

NİMET ÇUBUKÇU SESSİZLİĞİNİ BOZMALI

Odatv ORADA CHP, 15. OLAĞANÜSTÜ KURULTAYI MUHABİRİMİZ CANLI YAYINDA

DEVLET BAHÇELİ BU HABERE ÇOK KIZACAK

MAHALLE BASKISI BELEDİYE BASKISINA DÖNDÜ

MURAT BARDAKÇI DEDESİNİ UNUTTU MU

NİHAT GENÇ KILIÇDAROĞLU İLE GÖRÜŞMESİNİ ANLATTI

MUSTAFA ALTIOKLAR İSTİFASINI Odatv'YE ANLATTI

O İŞÇİLER BULUŞTU

NUR SERTER YENİ CHP'Yİ Odatv'YE ANLATTI

OSTİM ESNAFININ KAFASINDA BU SORULAR VAR

OSMANLI TARİHİNDE OĞLANCILIK

ÇORUM ESNAFI BELEDİYE BAŞKANINA NEDEN İÇKİ GÖTÜRECEK

EFES PİLSEN ÇEKİLİYOR MU

İSTANBUL'UN ORTASINDA BİR TARİHİ DAHA RANT KAPISI YAPTILAR

AĞABEYİM KAYPAKKAYA'DAN DOLAYI DAMGALANMAK İSTEMİYORUM

AKP FAİLİ MEÇHULLERİN AYDINLANMASINI NEDEN İSTEMİYOR

BAŞBAKANIN HABERİ VAR MI

EN İYİ VATANSEVER İŞİNİ EN İYİ YAPANDIR

HINCAL ULUÇ BU TACİZ VAKASINA NEDEN SESSİZ KALDI

YILMAZ BÜYÜKERŞEN: CHP'YE BİR ŞARTLA GEÇİYORUM

YALAN HABER YAPMAK CAİZ Mİ

KATİL MAHKEMEDE "NAMUS" DİYECEK HÂKİM DE, "PEKİ OĞLUM" DİYECEK

HOMONGOLOSLAR

28 ŞUBATI BIRAK, 27'SİNE BAK...

AZİMLE HIRSIN KAVGASI

ŞİFRELER ANAHTAR TESLİM Mİ VERİLİYOR?

TUTUKLU SUBAYLARIN EŞLERİ ANITKABİR'DE

BAYRAK ELLERDE SALINDIKÇA, BAYRAKTIR

KILIÇDAROĞLU: HER TÜRLÜ DESTEĞİMİZLE SONER YALÇIN'IN ARKASINDAYIZ

BU TEHLİKEYE SESSİZ KALINMASININ NEDENİ KİLER MARKET Mİ


Ancak ne acıklı ve komiktir ki, ben gözaltından çıkınca, Barış PEHLİVAN imzasıyla Odatv'de tüm emeklerimi yok sayan, beni yerden yere vuran 11.03.2011 tarihli "İKLİM BAYRAKTAR'IN Odatv İLE İLGİSİ NEDİR" başlıklı, insan olan vicdanlı ve akıllı birinin yazamayacağı ama "iyi gazeteciyim" diye övünenlerin yazabileceği türde bir yazı yayınlandı.

Herkes beni kendince farklı bir yere koyduğu için ben de o farklı yerden yapıyorum savunmamı, yani kendi gerçeğimden, kendi bildiğim doğru ve ispatı çok fazla olan yaşanmış gerçeklerden yola çıkarak.


Gözaltına alındıktan sonra, İstanbul'da Emniyette 8 saat ve ardından yaklaşık yarım saat Savcılıkta sorgulandım. 3 gün gözaltında kaldım. Serbest bırakıldıktan sonra ise gazetelerde, "15 dakikalık sorgudan sonra savcı ile nasıl bir pazarlığa girdiyse salıverildi" anlamında asılsız haberler yer aldı. Halbuki gözaltı süresinde sorgular emniyette ve/veya savcılıkta yapılmaktadır. Ben avukatın da yönlendirmesiyle emniyette sorgulanmayı kabul ettiğim için 8 saatlik emniyet sorgumun ardından savcılık sorgum daha kısa sürmüştür. Ancak bu teknik detay bile saptırıldı ve benim savcılıkla bir pazarlık ve anlaşma içinde olduğum şeklinde yazıldı ve haber yapıldı.

Gözaltına alındığımda, ev araması için sabahın köründe evimize gelen polisler telefon etmeme izin vermediler ve sadece avukatımla görüşebileceğimi söylediler. Oysa ne benim, ne eşimin ne de ailemizin bir avukatı bile yoktu. Birkaç telefon görüşmesinden sonra bir arkadaşımızın arkadaşının arkadaşı vasıtasıyla, ömrümde hiç görmediğim ve tanımadığım genç bir avukat geldi. Kendisi, ev araması ve gözaltı süresince bana yardımcı oldu ve gözaltı süresi sonrasında da kendi isteğiyle avukatlığımı bıraktı.


İlk Odatv duruşmasında, bu davama bakan bir avukatım yoktu ve duruşmaya tek başıma girdim. 26.12.2011 tarihindeki ikinci duruşmadan sadece birkaç gün öncesinde yeni bir avukat buldum.

Oysa CNNTÜRK'te yayınlanan Sn. Ayşenur ASLAN'ın yaptığı Medya Mahallesi programında konuk olan Uğur Dündar gibi mesleğin "duayeni" bir gazeteci bakın benimle ilgili nasıl sözler sarf ederek arkamda kimler olduğunu ima etti: "Bunun ben masum bir gazetecilik gayreti olmadığına adım gibi inanıyorum. Kimseyi de suçlu ilan etmek istemiyorum ama bu tür işlerin büyük ölçüde itibarsızlaştırma ve iftira amaçlı olduğunu düşünüyorum. Bana göre alçakça bir gayrettir bütün bunlar. Ben bunun bir gizli servis desteği olmaksızın yapılabileceğini düşünmüyorum" dedi

Yani bir avukatı dahi olmayan, telefonu yurt dışı aramalara kapalı olan ama gizli servis tarafından yönlendirilen bir ajan! Komik deseniz komik değil, acı deseniz yetersiz kalır. Tam bir akıl uyuması. Neye ve kime hizmet ettiği belli olan, beni pek çok kesime hedef gösteren talihsiz mi, yoksa umarsızca mı , yoksa kasıtlı mı yapıldığı anlaşılmayan bir açıklama...


Sayın heyet şuan, gerçekten yapılan suçlamalar mı beni bu savunmayı yapma noktasına getirdi, yoksa bireysel olarak yaşadığım kişisel bir konuyu, takip edilen ve dinlenilen Soner Yalçın ile telefonda konuşmam mı?

Bir buçuk ay medyada sistematik olarak ajan, komplocu gibi çirkin birçok ithamlara maruz kaldım. Beni Deniz Baykal ile ilgili bir takım iddialar ortaya atan olay kadın olarak lanse ettiler. Ben Deniz Baykal ile ilgili olarak hiçbir iddia ortaya atmadım. Soner YALÇIN ile iddianamedeki tapelerde de yer alan o talihsiz telefon görüşmesindeki bahsi geçen konu, orada kapandı ve unutuldu. Ve o telefon görüşmesinin tapeleri neden, nasıl ve kimler tarafından ve ne maksatla yapıldığını bilmediğim bir şekilde yaklaşık olaydan 47 gün sonra gazetelerde yer aldı ve ancak ondan sonra bu konu konuşulmaya başlandı. Yani ben o güne kadar geçen 47 gün içinde bu konuda hiçbir yerde hiç bir İDDİADA BULUNMADIM.


Soner YALÇIN da bu bilgiyi benden öğrendikten sonra hiçbir yerle paylaşmamış, kullanmamış, haber yapmamış, tam tersine üzerini örtme yoluna gitmiştir. Yani o da iddia etmemiş hiçbir yerde söz konusu etmemiştir. Bu konu ile ilgili öfkeliydim, korkularım, endişelerim vardı, kafam karışmıştı. O yüzden aklına güvendiğim, uzun yıllardır tanıdığım 3-5 dostumla bu sıkıntımı paylaştım. Onlar da hiçbir şekilde duyurmadılar, yaymadılar iddia etmediler, bana da duyulmaması gerektiğini telkin ettiler. Ancak, birileri kendi mahremiyetlerindeki bu bilgiyi kasıtlı olarak bilerek yaydı, duyurdu ve kullandı.

Diğer taraftan, yazdığım kitapta yer alan çok somut, çok net, tartışmasız pek çok iddia var. Neden Medya bu iddiaları görmezden geliyor. Neden bu iddialarımın muhatapları susuyor. Ortada hiçbir şey yokken manşet manşet, sütun sütun, sayfa sayfa yazanlar, haber yapanlar neden şimdi bu iddialarımı bu gerçekleri yok sayıyorlar. Neden "İklim Bayraktar yalan söylüyor" diye ortaya çıkmıyorlar. Alın

size birbirinden somut iddialar, bir sürü malzeme: yazılı, basılı,yayınlı, kanıtlı. Arkamda ailemden başka kimse yok. Bu nedenle mi tüm bu saçmalıklar silsilesinin faturası bana kesilmeye çalışılıyor. Herkesin gücü bana mı yetiyor?

İşte bunun için ben bu davanın sanığı değil, ancak mağduru olabilirim. Onur, sadece güçlü insanlara mı ait? Sadece onların onuru söz konusu olunca mı ortalık ayağa kalkıyor. Kendi onurlarına zerre kadar leke düştüğünde kıyameti kopartanlar, başkalarına çok daha zalimce bir linç karşısında aynı dik duruşu

göstereceklerine, tam tersine görmezden geliyorlar, hatta o linçe eşlik ediyorlar. Gazeteci, savcı, yazar, avukat vs. olabilirsiniz ama hepsinden üst bir mertebe vardır ki o da insan olmak. İnsan olamadığınızda diğer sıfatlarınız da hep eksiktir. Bazılarının, övünerek söyledikleri meslek ve karakter özellikleri sadece sözde kalıyor, özde uygulamıyorlar. Oysa ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz.


Soner YALÇIN savunmasında benimle ilgili hala İDDİA tanımını kullandı, oysa iddianameye koyduğunuz konuşma tapelerinden de anlaşıldığı gibi, ben olayı söylediğimde, hiç tereddütsüz bu tür bilgiye aşinaymışcasına hemen inanarak ve hiç şüphe etmeden, sorgulamadan hemen doğru kabul ederek, “nasıl yaptı, nasıl etti” diyerek detayları öğrenmek için gösterdiği çaba ek klasördeki konuşma ve e maillerde görülüyor. Ayrıca kendisi dile getirdi, derdimi dinleyip,moral verdiklerini ve bu konuyu unutmamız gerektiğini. Peki, eğer inanmadılarsa, iddia olduğunu düşündülerse neden moral veriyorlar,neden destek oluyorlar. Eğer bunun bir iddiadan ibaret olduğunu düşündüyse, refleks olarak hem de hiç tanışmadığı birine "saçmalama İklim, emin misin, bu da ne demek oluyor vs... gibi cevaplar vermesi gerekmez miydi. Kendisinin de belirttiği gibi, bu konuyu o günlerde konuştuk ve unuttuk. Ben hiçbir şey iddia etmedim, şimdi neden kalkıp da savunmasında İDDİA diyor anlayabilmiş değilim...


Görüyorsunuz işte kendi savunmalarında en büyük dayanağı özel telefon görüşmelerinin hukuk dışı yayınlandığından dem vuranlar söz konusu ben olunca başıma gelenlerin özel telefon konuşmaları sonucundan çıktığı ve benim kamuya açık alanda ya da medyada bir iddiam olmadığı gerçeğini yok sayıyor. O yüzden eminim; ben bu davanın sanığı değil sadece her açıdan herkes tarafından mağdur edileniyim. Birileri birilerini yermek, suçlamak ya da korumak aklamak için beni özne etti, benim üzerimden amacına ulaştı.

Sayın heyet; Soner Yalçın'ın kendi programı dahilinde hemen ertesinde Ankara'ya gelecek olması sebebiyetiyle benimle yüz yüze konuşma imkanı bulacakken telefonda detaylı konuşması beni bu salonda sanık konumuna ve savunma yapma durumuna kadar getirmiştir. Bu talihsiz konuşma telefonda yapılmış olmasa ben bu davaya, bu iddianameye dahil edilecek miydim?


Soner YALÇIN'ın savunmasında sözünü ettiği, Soner YALÇIN ve Sn. Doğan YURDAKUL ile görüşmemiz sonrasında aralarında geçen telefon konuşmaları delil klasöründeki tapelerde yer almadığı için mahkemenizden talep edilen görüşmeyi ben de merak ediyorum ve Mahkemenizden bu görüşmenin tapelerinin teminini arz ediyorum. Sanıkların lehine delillerin de dosyaya konması hukukun gereğidir.


Sayın Hâkim, Sayın Heyet lehte olan birçok konuşmanın ek klasörlere konmaması büyük haksızlıktır.

Benim tüm faaliyetlerim, yazılarım, haberlerim sadece gazetecilik mesleğimi icra etmeye yönelik faaliyetlerden ibarettir.

Soner YALÇIN ile iddianamedeki tapelerde de yer alan iki telefon görüşmesi dışında ne yüz yüze, ne telefonla, ne e-mail, ne de başka bir şekilde görüşmem olmamıştır. Sanırım bu kadarlık tanışmaktan bile şuan ikimiz de pişmanız. Hiç tanışmamış olsaydık keşke, o zaman bu senaryoyu yazanlar beni bu oyuna dâhil edemezlerdi. Tek karlı çıkan bu dava tiyatrosunun senaristleri oldu.


Gene iddianamede "Bunların yanı sıra şüpheli İklim Ayfer Bayraktar'ın Ergenekon Silahlı Terör Örgütünün faaliyetleri içerisinde yer alan ve iddianamemizde ayrıntılı olarak anlatılan Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik Etmek Faaliyetleri içerisinde de görev aldığı görülmektedir. Bu durumu gösterir telefon görüşmelerinden örnek vermek gerekirse;" diye başlayan cümlenin arkasından 14.02.2011 günü saat:13.52'de İklim Ayfer

ile O.O., saat:14.15'de C.A., saat 14:18'de O. E., saat:14.49'da D.Y. arasındaki telefon görüşmeleri delil

gösterilmiştir. Dikkat edilirse görüşmelerin tamamı 14.02.2011 tarihinde, yani Odatv gözaltlılarının başladığı ve tüm medyanın muhalefet susturuluyor benzeri çığlıklar atıldığı gündür. Kaldı ki

benim sözlerim sadece iki kişi arasında geçen özel telefon görüşmelerimde yer alan kişisel görüşlerimi ifade etmektedir. Toplu ve kamuya açık beyanatlar, yazılar, bildiriler vs. değildir.


Gene iddianamede "Soruşturma kapsamında elde edilen delillerden şüphelilerin "ULUSAL MEDYA 2010" dokümanında belirtilen strateji doğrultusunda HALK TV isimli televizyon kanalını ele geçirebilmek için çalışmalar yaptığı bu kapsamda CHP'nin üst düzey yöneticileri ile defalarca görüştükleri, hatta CHP eski genel başkanının direnç göstermesi üzerine buna yönelik çalışmalar yaptıkları tespit edilmiştir." "Odatv'de bulunan bir bilgisayarda 30.10.2010 tarihinde "Soner" isimli kullanıcı tarafından oluşturulduğu anlaşılan "Kılıçdaroğlu'na destek zorunlu" ibaresi ile başlayan belge ele geçirilmiştir. Söz konusu belgede Halk Tv'nin ele geçirilmeye çalışılmalarıyla ilgili olarak, "Halk Tv'yi devralırsak parasal sıkıntımız kalmaz. Kılıçdaroğlu da istekli, her türlü desteği alırız ama BAYKAL DİRENİYOR, BAYKAL ENGELİNİ AŞMALIYIZ. İKNA İÇİN VARAN 2..." şeklinde yer aldığı görülmüştür.

Söz konusu bu nottan Halk Tv'nin satışına karşı çıkan CHP eski genel başkanının bu tutumunu değiştirmek için farklı yollara başvurulacağı anlaşılmıştır. Bu doğrultuda şüpheli İklim Ayfer Bayraktar'ın CHP eski genel başkanının ile görüştüğü anlaşılmıştır." Denilmektedir


Öncelikle söz konusu edilen belge dokümanlar ev aramasında el konulan bilgisayarımda bulunmamıştır. Talimat alacak kadar örgütün içindeysem,o halde neden söz konusu belgeler benden çıkmadı?

Siyasi parti liderleriyle görüşmelerim, sadece ve sadece haber amaçlıdır, Odatv'de yazdığım süre boyunca, gazetecilik mesleğimi icra etmeye yönelik faaliyetlerim kapsamındadır. Ben Odatv yazdığım

zamanlarda Halk TV projesini en son öğrenen duyan insanım,neredeyse gözaltı sürecinden en fazla 20 gün önce haberdar oluyorum Halk TV olayından, oysa konu çok öncelere dayanıyor, bu husus da ek klasörlerde sunulan delillerde gayet net görülmektedir.


Ek klasörlerde bulunan B.Ö ve Mümtaz İdil konuşma tapeleri Halk tv satışı olayını çok geç duyduğum, hatta duyum ötesinde ciddi ciddi böyle bir girişimin olduğunu Deniz Baykal görüşmesinden sonra öğrendiğimin kanıtıdır.


Soner YALÇIN ile iddianamedeki tapelerde de yer alan o telefon görüşmesinde de çok açık bir şekilde anlaşıldığı üzere, kendisinin bu görüşmemle ilgili olarak ancak görüşmeden sonra haberdar olduğu çok açıktır. Dolayısıyla siyasi parti liderleriyle yaptığım görüşmeler her hangi bir talimat veya her hangi bir örgütün menfaatleri doğrultusunda olmamıştır. Deniz Baykal'a bir şantaj ya da komplo asla söz konusu değildir. Tanışmış olmaktan pişman olduğum insanları geldiğim noktada bu kürsüde korumak takdir edersiniz ki isteyeceğim en son şeydir, ama ben gerçekler dışında hiç bir şey söyleyemem, vicdanım asla müsaade etmez. O nedenle üzerine basarak söylüyorum ki "Soner Yalçın ya da Odatv'den herhangi biri bana asla talimat vermemiş, asla Deniz Baykal ile ilgili bir istekte bulunmamıştır.

Ortada Deniz Baykal ile alakalı ne bir yönlendirme, ne bir talimat yok, buna dayanak olacak delil de yok iddianamede ve ek klasörlerde.

Ne bir ses kaydı ne bir görüntü var. Ne bir çıkar sağlama var. Ne bir tehdit var. Ne bir buluşma, görüşme var. Hiç biri yok. Soner YALÇIN ile de, iddianamedeki tapede yer alan o talihsiz telefon görüşmesi dışında hiçbir şey yok ve bu konuşma da basına yaklaşık 40 gün sonra yansıtılıyor. Ve bu talihsizliğin, Odatv'yi, Odatv genel yayın yönetmenini ve imtiyaz sahibini ilgilendirmeyeceğini düşündüğüm için onlara bilgi verme gereği duymadan, sorunun parti içindeki ulaşabildiğim en üst düzey yöneticiye iletmemin yeterli olacağını düşündüm. Bu konu ek klasördeki delil tapelerinde de gayet net anlaşılmaktadır. Bu kararımın ne kadar yanlış olduğunu ne yazık ki yaşayarak ve bedelini fazlasıyla ödeyerek öğrendim.

İddianame açıklanmadan yazmayı tamamladığım ve yayınlanan "SIRA BENDE" isimli savunma kitabımda da açıkça ifade ettiğim gibi "tohum attım, ekicem biçiçem" ifadesi tamamen bugüne kadar hiçbir gazetecinin yapmadığı Sn. Olcay Baykal ile yapmayı planladığım röportaja yönelik girişimlerimi anlatmaktadır.

İddianamede yer alan ve "özetle" diye başlayan görüşmenin öncesine ve tamamına bakmak ve bütünü değerlendirmek gerekmez mi? Sn. Mümtaz İDİL'le yaptığım bu telefon görüşmesi, D. BAYKAL ile olan

görüşmemden yaklaşık 15 dakika sonra gerçekleşmiştir. O anki ruh halimi ve olan biteni saygı duyduğum bir büyüğümden saklamaya çalışarak ve Mümtaz Ağabeyden utandığım için konuyu açmayıp onun anlamayacağı biçimde geçiştiriyorum, hatta konuşmanın tamamına bakılırsa ne dediğimi bilmez halde resmen saçmalıyorum.

Aynı gün, Sn. Mümtaz İDİL'le olan görüşmemden sonra, Barış PEHLİVAN'la da görüştüm ve "seni bekliyorum ofisten çıkacağım, ne dedi Baykal demecinde, o haberi de gireyim öyle çıkayım ofisten" benzeri sözler söyledi. Ben de odasının müsait olmadığını, röportajı yapamadığımı, söyledim. Barış Pehlivan, "Ne demek şimdi bu İklim iki soru sorma fırsatı da bulamadın mı, gitmedin mi, nasıl yani..." diye diklenip hesap sorarcasına üzerime gelince, "ona röportaj falan yok, şimdi seninle uğraşamam" dedim ve telefonu kapattım. Tekrar aradı, alo bile dememe fırsat vermeden Genel Yayın Yönetmeni edasıyla fırçalamaya başlayınca ben de "şu an kötüyüm,konuşacak halim yok, neden üstüme geliyorsun, Baykal sorularımı cevaplamadı, röportaj falan yok" diyerek telefonu kapadım.

Yani buradan çok net anlaşılmalı ki, ben bireysel olarak yaşadığım sıkıntıyı, aynı gün Barış PEHLİVAN'a anlatmadım. Eğer örgütsel bir talimat ve faaliyet olsaydı bu olay, tam tersine; olayı geçiştirmek yerine, bu yaşadıklarımı kendisine detaylı bir şeklinde anlatmam gerekmez miydi?


Ayrıca, Barış PEHLİVAN'la yaptığım ve yukarıda size içeriğini hatırlayabildiğim kadarıyla aktardığım telefon görüşmesinin tapesi iddianamede çok kısa verilmiş, tamamı yokyok. Yüce Mahkemenizden onu da arz ederim.

İddianamede yer alan;"Tape No:15855, 26.01.2011 günü saat: 16.29'da Barış Pehlivan ile

İklim Ayfer Bayraktar'ın yaptığı telefon görüşmesinde özetle; B.Pehlivan "Şimdi sana bir şey soracam D. B. ne oldu" dediği, İ. Kaleli "Yalan oldu" dediği, B. Pehlivan "E adam seni niye kabul etmiş o

zaman" dediği, İ. Bayraktar'ın "KARA KAŞIM KARA GÖZÜM İÇİN BARIŞÇIĞIM" "BAK

ŞUAN AÇIK KONUŞAMIYORUM diyorum sana anladın mı anla yani çak artık" dediği, B. Pehlivan "Peki şey diyecem G.T.'le olay nedir" dediği, İ. Bayraktar'ın "Az önce sana söyleyemediklerimi ona anlattım"

dediği, B. Pehlivan'ın "Haber konusu ya bir şey söyliyecem genel yayın yönetmenine söylemeyip G.T.'le mi paylaşıyorsun öyle bir şey mümkün mü?" dediği, İ. Bayraktar'ın "BAYTOK BAYTOK MUAMELESİ YAPTI BANA" "Geldim anlattım bilsinler bilmeleri gerekiyor KILIÇDAROĞLU ile görüştüreceğini söyledi G. T. bekliyorum" dediği tespit edilmiştir.


Delil olarak gösterilen bu tapede, bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum: görüşme kayıtları "özetle" diye yer alıyor. Bu görüşmelerin tamamını değerlendirmek gerekir... Aslında konuşmanın bu kadarcık

kısmından bile anlaşıldığı üzere kendi kişisel kararımla şikayetimi yapmadan önce Odatv'nin hiçbir yetkilisine hiç bir bilgi vermiyorum. Bir gün önce de bilgi vermediğim gibi. Ertesi gün saat akşam saat 5 civarında Gürsel Tekin ile görüştükten sonra yine ısrarlı sorularından dolayı haberi oluyor. O da kendimi

aşırı stres ve baskı altında sıkışmış hissettiğim, hatta daha vahim olanı Gürsel Tekin'in odasından çıkar çıkmaz aramış olmasının getirdiği "kesin biliyor, Gürsel Tekin söyledi, beni yokluyor" diye düşünerek doğrudan olanı ima etmek zorunda olduğumu hissettiğim ana kadar bilgi vermedim. Tüm bu gerçekler nasıl talimat, nasıl talimatla hareket tanımına sokulabilir? Şimdi bir de şu açıdan bakmanızı rica ediyorum

Sayın Başkan ve Sayın Heyet; Sayın Savcının o ilk defa yüz yüze gelip görüştüğümüz akşamki yemekli toplantı ve orada aldığım sözde talimat ile tekrar Baykal'ı arama girişimi diye nitelendirdiği o yemekte tam tersi bırakın talimatı, benim derdime derman aramak, korkularımdan kurtulmak için gittiğim Soner Yalçın bırakınız talimat vermeyi; yaşanan bu olayın böyle bir zamanda yaşanmasının büyük ve berbat bir tesadüf olduğunu ve kimsenin duymaması gerektiğini, duyulursa manşetleri görür gibiyim diyerek beni daha da korkuya salması ile sonuçlanmıştır, tıpkı Gürsel Tekin'le görüşmemde olduğu gibi bana yine keşke söylemeseydim diyerek pişmanlık ve aldığım kararın ne kadar yanlış olduğunu anlamak kalmıştır.


İddianamenin ek klasöründe yer alan 27.01.2011 tarihinde saat 17:55 ve arkasından 17:57'de Soner YALÇIN ve Sn.Doğan YURDAKUL arasında yapılan telefon görüşmelerinin tapelerini dikkatinize sunmak istiyorum.

Bu tapeden net anlaşıldığı üzere, bir gün önce ilk defa telefonda konuşup tanışmışız Soner Yalçın ile. Ertesi gün ilk buluşma nasıl oluyor da terör faaliyeti kapsamına alınabiliyor ve benim komplo talimatını aldığımın dayanağı olarak iddianameye konmuş. Konuşmalardan anlaşıldığı üzere çok sıradan ve plansız bir buluşmadır.

Kaldı ki Soner Yalçın Doğan Yurdakul'a soruyor çünkü ailecek görüşülecek eski dostların akşam yemeği buluşmasına benim gelmem için izin istiyor resmen, Sn. Doğan Yurdakul gelmesin dese belki beni çağırmayacak. Ve biz bir gün önce telefonda konuştuğumuz mevzuyu, Doğan beyle paylaşmamış anlatmamış. Bu buluşma bir talimat alma buluşması değildir. Öyle olsa konuyu hiç bilmeyen Doğan Yurdakul'un inisiyatifine bırakmaz benimle gün içinde başka bir saatte yalnız görüşürdü Soner Yalçın.


Kaldı ki, iddianamede bulunan Barış PEHLİVAN tapesi "özetle"verilmiştir, ama ek klasördeki görüşmenin tamamına bakıldığında, kendi yaşadığım şahsi problemimi anlatmamak ve paylaşmamak için gösterdiğim çaba ve karşı tarafın bu konuda gösterdiği aşırı ısrar sonucunda, o anki aşırı stres ve baskı halindeki ruh hali ile söylemek zorunda kaldığım gayet net anlaşılmaktadır. Ve bu konu ertesi gün aramızda hiç konuşulmadan kapatıldı ve unutuldu.

Olayın yaşandığı günün ertesinde Barış PEHLİVAN'ın Soner YALÇIN'a konuya ilişkin gönderdiği ve 49 nolu ek klasörün 106. sayfasında yer alan e-mail mesajında da açıkça belirtildiği üzere,konunun kesinlikle gizli kalmasını talep ettiğim açıklıkla belirtilmiştir. Soner Yalçın'ın da savunmasında belirttiği gibi sözlü

taleplerimin yanı sıra endişelerimle baş edemediğim için bir de SMS atarak ısrarcı olmuşum. Dolayısıyla söz konusu olay planlı, programlı ve bir talimat doğrultusunda gerçekleşmemiş olup tamamen şahsım adına yaşanan bir talihsizliktir.


Savunma 2. BÖLÜM Deniz Baykal...


Sayın Başkan sayın heyet yukarıda yaptığım açıklamalara rağmen öncelikle belirtmek isterim ki, gazeteciler birkaç gündür bana "Sn.Deniz Baykal ile ilgili yeni bomba var mı savunmanızda" diye soru soruyorlar. Terör örgütü üyeliği suçlaması ile yargılanıyorum, hayatım kaydı ama bana bakış açısı bana sorulan sorular gösteriyor ki burada kişi ve kurumlar itibarsızlaştırılmak isteniyor.

Şuan bu savunmayla da yarın manşetlerde yalan haberlerle mağdur edileceğime eminim tıpkı daha önceki gibi. Yine hedef gösterileceğim. Medya bunu yapıyor ama ceremesini ve bedelini; açılan davalarla, kamuoyundaki tavırla, ben ödüyorum, ailem ödüyor.


Deniz Baykal'ın ve avukatının medyaya yaptığı yazılı ve sözlü demeçlerin medyada nasıl yer bulduğunu gösteren birkaç örneği bilginize sunmak isterim.

Örnek vereceğim haberlerden yüzlerce var ve bakıldığında CHP'ye saldıran karıştıran bir imaj çizilmiş ve sanki CHP ile olan diyaloglarım sadece Sn. Kılıçdaroğlu, Sn. Tekin ve Baykal ile sınırlandırılmış. Oysa gerçek bu değildir, benim CHP'de Sn. Oğuz Oyan, Sn. Şevki Kulkuloğlu, Sn. Nur Serter Sn. Muharrem İnce gibi bir çok milletvekili ile de görüşmelerim olmuştur ve bunlar hep haber içeriklidir ve hepsi ile ilgili görüşmeden sonra yazdığım yazı ve haber odatv'de mevcuttur yani CHP'ye seçim arifesinde zarar veren biri olarak lanse edilmeme rağmen bunun tam tersini kanıtlayan deliller, haberler, tapeler vardır ve bizzat canlı yayında Sn. Gürsel Tekin dile getirilmiştir.


BURASI ÇOK ÖNEMLİ!

Olayın 40 gün sonra medyaya yansıması ile Deniz Baykal medyaya şu açıklamaları yapmıştır; "Yalan, iftira, kirli bir tezgah sözleriyle nitelendirdiği iddialarla ilgili olarak eşini, kızını, en yakın kurmayı Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'i ilk günden bilgilendirdiği, Baykal'ın ailesini ve yakın çalışma arkadaşlarını "Bana yönelik bir komplo tezgahı kurulmaya çalışılıyor, hepinizin haberi olsun, herkes de dikkatli olsun".

Bu haber Hürriyet gazetesinde 09.03.2011 tarihinde Günün Haberi olarak manşetten verilmiştir.

Aynı gün hemen hemen tüm medyada Baykal'ın ve avukatının bu açıklamalarına yer verilmiştir 08.03.2011 tarihinde basına yaptığı yazılı açıklamada şöyle denilmektedir: "... Baykal'ın o gazeteciyle gerçekleştirdiği tek görüşme budur. Bu görüşmeden önce veya sonra onu ne telefonla ne de elektronik ortamda aramamıştır, mesajlaşmamıştır, bir daha da karşı karşıya gelmemiştir. Buna karşılık o gazeteci Deniz Baykal'ı ev telefonundan gözaltına alınıncaya kadar defalarca aramıştır. Bu telefon görüşmelerinde yapılan buluşma talepleri, gece gündüz evine çağırma girişimleri Deniz Baykal'ı evinde ziyaret etme istekleri kararlılıkla reddedilmiştir. Bir şantaj ve komplo projesinin yaşama geçirilmesine fırsat verilmemiştir."


Şimdi de Deniz Baykal'ın "kararlılıkla reddettiği" ve iddianamedeki telefon tapelerinde yer alan telefon görüşmesini okuyalım ve nasıl kararlılıkla reddettiğini Yüce mahkemenizin değerlendirmesine arz

ederim.

Şimdi bu 09.02.2011 tarihli telefon görüşmesinden, Deniz BAYKAL'ın bazı cümlelerini olduğu gibi tekrar okumak istiyorum:

Ya sen aramıyorsun.

Ay hayrola ya nerde çok iyiydin o gün böyle bir ışıl ışıl manzara.

Halbuki sağlıklı olup ta hayatın hakkını vermen için bütün şartlar müsaitmiş.

Ya baksana bu yalnızlık falan vaziyetler de var.

İyileş bir an önce toparlan toparlan yani

Hay Allah ne olacak şimdi seni ne zaman sağlıklı ve tekrar ışıl ışıl göreceğiz

İnsan o zaman bi açar bi telefonla hal hatır

Ya ne bileyim kayboldun gittin kayboldun gittin

Vay be tam delikanlı (oğlum için) sen ablası gibisin onun.

Bi rahatlayınca ara beni rahatlayınca ara bakalım

Hadi görüşürüz hadi hoşça kal

Şimdi de 21.02.2011 tarihli diğer görüşmeden Sn. Deniz BAYKAL'a ait bazı cümleler:

Sağol çok teşekkürler ne var ne yok

Sağlık durumun nasıl

Bugün uyuyacak mısın?

Bugün mü daha sonra görüşelim dur

Ya ev kadın var bilmem ne karmakarışık

Daha uygun bir zamanda yaparız

Tamam, geldiğinde ben şey yaparım veyahut da sen orası uygun olduğunda haber ver

Veya orası uygun olduğunda haber ver bakalım

Tamam, oldu hadi görüşürüz


Baykal ve Avukatının gazetelerde yer alan basın açıklaması ve beyanatları, ancak Soner YALÇIN ile olan o telefon görüşmesinin basına yansımasından yani olayların patlak vermesinden sonra yapmıştır. Yani eğer bahsedildiği gibi benimle Mecliste ki odasında yaptığı söyleyişi ve sonrasında ki aramalarımda bir rahatsızlık bir komplo girişimi olduğundan her hangi bir şüphesi olduğunu iddia ediyorsa, bunu fark eder etmez anında ve hiç vakit kaybetmeden ilk ve son yüz yüze görüşmenin yapıldığı 25.01.2011 tarihinde veya takip eden 1-2 gün içerisinde; bir basın duyurusu, savcılığa suç duyurusu, bir açıklama vs. yapması gerekmez miydi? Benimle bir daha telefonda irtibat kurmaması gerekmez miydi?


Neden bu açıklama olay medyaya yansıdığında, yani olaydan ve bahsettiği gibi "sözde" "ilk günkü" şüphelerinden 44 gün sonra, 08.03.2011 tarihinde yapıldı? Ayrıca Deniz Baykal'ın olay medyaya yansıdıktan sonra Savcı Zekeriya Öz'ün ifadeye çağırması ile ilgili günlerce haberler medyaya yansıdığında ise basın yaptığı açıklama "Mağdur da değilim şikayetçi de" şeklinde olmuş, ve ifade vermeye gitmeyi reddetmişti.


Tam tersine Deniz Baykal kendisi ile 25.01.2011 tarihindeki görüşmesinden 15 gün sonra 09.02.2011 tarihindeki telefon görüşmesinde ve bu görüşmeden 12 gün sonra 21.02.2011 tarihindeki telefon görüşmesinde, ekteki tapelerde de açıkça görüldüğü üzere komplo ve şantaj tuzak kaygısı olmaksızın gayet samimi ifadeler kullanarak ve uzunca sohbet etmiştir.


Ayrıca, 25.01.2011 tarihindeki ilk ve son yüz yüze görüşmenin yapıldığı günün ertesi günü olan 26.01.2011 tarihinde Sn. Deniz Baykal ile saat 21:24'de 105sn ve 21:26'da 361sn cep telefonundan ve 21:46'da da 55sn ev telefonundan aramışım ve bu bahsedilen süreler içerisinde görüştüğümüz TURKCELL kayıtlarında mevcuttur. Yani, "Yalan, iftira, kirli bir tezgah sözleriyle nitelendirdiği iddialarla ilgili olarak eşi Olcay Baykal, kızı Aslı Baykal, Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş'i ve yakın kurmaylarını, yakın mesai arkadaşlarını ilk günden bilgilendirdiği" şeklinde kendisinin ve avukatının basına yazılı ve sözlü beyanatının gerçek olmadığı ve 26.01.2011 tarihinde 3 kez, 09.02.2011 tarihinde 1 kez ve 21.02.2011 tarihinde de 1 kez olmak üzere tam 5 kez daha sözde "kararlılıkla reddettiği" konuşmalar mevcuttur.


Hiç kimse ama hiç kimse "bunun bir komplo girişimi olduğunu hissettim, ben ilk günden anladım çok rahatsız oldum, yakınlarımla paylaştım, tedbir aldım vs" dediği bir kişinin kendisini tekrar telefonla araması karşısında; ya cevap vermez, ya telefonu kapatır, ya da çok sert bir şekilde tepki verir, Sn Avukatın da belirttiği gibi "kararlılıkla reddeder", asla iddianamedeki tapelerde yer aldığı şekilde uzun ve samimi ifadeler içeren konuşmalar yapmaz, yapmamalıdır.


Bu nedenle, Deniz Baykal'a bir komplo ya da şantaj girişimi asla söz konusu değildir, olması mümkün değildir bu tarihler ve tapeler göz önüne alındığında. Dolayısıyla iddianamede tarafıma atfedilen komplo ve şantaj suçlamaları yersiz, mesnetsizdir ve büyük bir haksızlıktır.


Ayrıca, 18.03.2011 tarihli AKİT gazetesinin ŞOK DİALOG başlığıyla manşetten verdiği haberde yer alan ve Sn. Deniz BAYKAL ile yaptığım telefon görüşmesinin tapelerini de delil olarak yüce mahkemenizden arz ediyorum. Akit gibi bir gazete eğer o konuşma tapesini eline geçirmemiş olsaydı bu haberi iddia diye servis ederdi!

Gerçek olan varolan bu telefon tape kayıtları çıkarılmazsa; güçlüyü korumak için, bu olayda tek güçsüz ve savunmasız taraf olan benim onurumu lekelemeye ve iftira atmaya devam edilecektir. Bu da bir tür insan hakları ihlalidir.

Avukatımın defalarca mahkemenizden yazılı talep etmesine rağmen hala eksik tape tarafımıza ve dava dosyasına konulmamıştır. Yani var olduğu, dinlendiği kesin olan bu konuşma kayıtlarının bilerek dosyama konmadığını düşünmek istemiyorum.

Zaman doğrunun ve haklının en büyük dostudur diye bir söz vardır. Tüm bu yaşananlardan sonra geldiğimiz bu noktada, dosyaya konan görüşmelerin, telefon tapeleri bile Deniz Baykal'a karşı bir komplo ya da şantaj girişimi ile ilgili hiçbir alakam olmadığının net bir kanıtı değil midir?


Ayrıca ek klasöre delil olarak konulan Mümtaz İdil ile yaptığım MSNyazışmasında geçen konuşmadan anlaşıldığı üzere Odatv de yazı yazmaya başladıktan birkaç gün sonra Odatv hakkında bilgi alıyorum sorular soruyorum ve bu konuda Mümtaz İdil'in verdiği cevaplardan gayet net anlaşılıyor Odatvye sadece sevdiğim işi yapmak için ve çok fazla araştırma yapmadan girdiğim. Kaldı ki yazışma çok uzun bir yazışma tek tek herkesi her şeyi soruyorum, sadece bu kadar kısmı ek klasöre konmuş.


Gene iddianamede, "Tape No:16282, 16.02.2011 günü saat:19.06'da İklim Ayfer Bayraktar ile Şükrü Doğan Yurdakul'un yaptığı telefon görüşmesinde özetle; D.Yurdakul'un "SENDEN BİR RİCAMIZ OLACAK" "DAHA DOĞRUSU İÇERDEKİ ARKADAŞLARIN RİCASI BU" "ÖNEMLİ BİR İŞ AMA ÇOK ÖNEMLİ BİR İŞ""ŞİMDİ KILIÇDAROĞLU'NA ULAŞMA İMKANIN VAR MI" dediği, İ. Bayraktar'ın

"Var Çıkıyor Telefonlarıma" dediği, D.Yurdakul'un "Yarın savcılığa gitme yani bunu ama yüz yüze söylesen iyi olur telefonda değil de" "Şimdi sen kendisi ile görüşmek istediğimizi söyle de bizimkiler yarın savcılığa gitmeden önce bunu gündeme getirilmesi lazım" "Eğer KILIÇDAROĞLU yani bu konuda bir açıklama yapmazsa biz o zaman haber olarak yazacağız savcılıkdaki ki ifadesinden çıkmadan önce" dediği, İ. Bayraktar'ın "Tamam bunu ileteceğim Kılıçdaroğlu'na" "Savcılık işte avukat söyledi bana 11'de diye de 11'den önce Kılıçdaroğlu'nun desteğini istiyoruz" dediği, D.Yurdakul'un "Evet ya bu konunun gündeme getirilmesini istiyoruz" dediği,

Tape No:16283, 16.02.2011 günü saat:19.28'de İklim Ayfer Bayraktar ile Koray...? Arasındaki telefon görüşmesinde özetle; İ. Bayraktar'ın "Gürsel Bey ve Hamret hanım size iletmemi söylediler şayet siz..bulunduğunuz yerde bir cep telefonu veya normal telefon varsa arayacağım, içerden söylediler" "Odatv deyin" "İÇERDEN BİŞEY İLETECEĞİM" "Bekliyorum sizden abi önemli yani" "Bu, bu gece iletilmesi gerekiyor sabah çok geç anladın mı" dediği, Koray'ın "Tamam tamam oldu" dediği,

Tape No:16285, 16.02.2011 günü saat:20.28'de İklim Ayfer Bayraktar ile Şükrü Doğan Yurdakul'un yaptığı telefon görüşmesinde özetle;

İ. Bayraktar'ın "TAMAMDIR DOĞAN ABİ İŞLEM TAMAM" dediği, D.Yurdakul'un "Sana bir e- mail gönderdim" dediği, İ. Bayraktar'ın "Tamam bakayım hemen" "TAMAM KONUŞTUM İLETTİM BİR FİİL KENDİSİNE SÖYLEDİM"

Şüpheli İklim Ayfer Bayraktar ile Doğan Yurdakul'un bu görüşmeleri gerçekleştirdiği dönemde CHP Genel Başkanının, Soner Yalçın'ın gözaltına alınmasına ve Odatv de arama yapılmasına tepki gösteren

açıklamalar yaptığı, bu açıklamalarında Odatv isimli internet sitesinde yayınlandığı tespit edilmiştir.


Tüm bu konuşmalarda büyük harflerle yazılarak istinat edilmiş olan suç özetle örgüt emri talimatı olarak gösterilmiş ve benim de örgüt talimatını uyguladığım vurgusu yapılmıştır. Bu suçlamanın dayanağı gösterilen tapeye çok benzer başka bir tape daha var klasörlerde bir başka ricanın tapesi aynı şekilde talimat olarak suç unsuru taşıdığı için delil klasörüne eklenmiş. O da şudur: Sayın başkan, Sayın heyet iddianamede Soner Yalçın Ve Sn. Yalçın Küçük tarafından yönlendirilen talimatlandırılan şeklinde verilen suçlama görüldüğü üzere delilsiz ve havada kaldığı için, bu görüşme öne çıkarılmıştır. Doğan Yurdakul talimat vermiş yönlendirmiş diye sunulan hem de büyük harflerle yazılan telefon tapelerinde daha konuşmamızın başında Doğan Abi senden bir ricamız var diye söze giriyor. Örgüt, emrindeki üyeye ricada bulunur mu? Rica diyerek kibarca istenilen bir istek terör faaliyeti, emir, talimat olarak algılanabilir mi? Rica diye söze başlanılmış, bu nasıl talimat bu nasıl kibar bir örgüt lideri ki rica ediyor?

Aslında Doğan Ağabey ile aramızdaki ilişki o kadar az, sınırlı ve seviyeli ki, kendisi bırakın talimat vermeyi, iş dışında bu tarz taleplerde hiç bulunmadığı için, "senden iş dışında bir ricamız olacak" şeklinde söze giriyor. Bu incelikteki bir insana ve öyle biranda benim insani olarak hayır demem zaten imkânsız.

Sayın Başkan, buradaki tek gerçek şudur ki ben o sitede iyi kötü 7aydır yazı yazıyor haber yapıyor sevdiğim işi icra ediyor olmanın mutluluğunu yaşayan sıradan bir muhabirim. Saygı duyduğum aynı sitede yazı yazan yönetici konumunda bir duayen gazeteci büyüğüm Doğan abi, ayrıca hasta bir insan ve eşi de hasta dolayısıyla evden çıkamıyor, koşturamıyor, diğer site yöneticileri göz altına alınmış site

dağılmış, kaos yaşanıyor, hatta ülkenin neredeyse tüm medyasında kıyamet kopuyor, neredeyse tüm gazeteciler ilk defa bir araya gelmiş muhalif medya susturuluyor çığlığı atıyorlar, ben tüm bu kaosun içindeyim herkes aileler eş dost hatta diğer medya mensupları beninarıyor bilgi almak ve endişelerini dile getirmek için, telefonum hiç çalmadığı kadar çok çalıyor, o ruh hali içinde yorgun üzgün karmaşık

ruh hali içinde çalıştığım siteye insani bir destek veriyorum. Ne yapıyorum; telefonla arayana ve aradıklarıma muhalif söylemlerde bulunuyorum, düzenlenen basın toplantısına insanları davet ediyorum, bu arada site ayakta kalsın diye haber yazıyorum, saygın sanatçıların ve yazar kadromuzun yayınlanmak için yolladığı yazıları siteye koyuyorum. Bana rica edilen küçük bir isteği zaten yakın ilişkiler içinde oldukları siyasi lidere iletiyorum ve tüm bunlardan dolayı çete üyesi, örgüt mensubu durumuna getirilip suçlanıyorum.

Gene İddianamede yer alan "BEN BÜTÜN BUNLARI DA KAYDETTİM YASAL DEĞİL YAPTIĞIM ETİK DEĞİL AMA KAYDETTİM" ifadesinde teknik anlamda gerçek bir kayıt kastedilmemiştir, sadece telefon görüşmemdeki söylediklerimin inandırıcılığını arttırmak için kullanılmıştır. Ayrıca kayıt cihazının tüm gazetecilerde bulunan fotoğraf makinesi kadar doğal bir gazetecilik aracı olduğu ve yine fotoğraf makinesi kadar çok kullanıldığı bilinen bir gerçektir. Muhabirler beni de arıyorlar, telefonda soru soruyorlar, sonra söylediğimin içinden tek kelime cımbızlayıp haberi şekillendirebiliyorlar, oysa hepsi konuşmamı kaydediyor...

Mesleklerinin gereğini yapan tüm muhabirler en sıradan görüşmelerini bile haber unsuru olabilecek önemli bir cümle sarf edilir diye kaydeder hatta o konuşmadan haber çıkarsa ve haber yayınlanırsa gelebilecek bir itiraz için de kendisini sağlama almak adına kaydeder görüşmelerini, bu bana özel bir durum değildir. Öyleyse tüm gazeteciler muhabirler suç mu işliyor? Bir muhabire gazeteciye konuşan herkes hangi şartta olursa olsun kayıt edildiğinin bilincindedir.

Kaldı ki var mı benim gazetecilik faaliyeti dışında farklı bir amaçla kayıt yapıp kullandığım bir ses kaydı veya delili veya bilgisi? Yok!


İddianamede yer alan "Ayrıca şüpheli İklim Ayfer Bayraktar'ın ikametinde yapılan aramada bulunarak el konulan Samsung marka S0VPJ9APB16196 seri numaralı hard disk içerisinde bulunan (17) adet ses dosyasının yapılan incelemesinde; İklim Ayfer Bayraktar'ın bazı şahıslarla yaptığı telefon görüşmelerinin kayda alındığı, ses kayıtlarında günlük konulardan ve özel hayata ilişkin konulardan bahsedildiği tespit edilmiştir." Konusuna da burada açıklık getirmek istiyorum. Söz konusu 17 adet ses dosyası kayıtlarının dava konusu ile hiçbir alakası olmayan, çok daha eski tarihlere ait ses kayıtları olup, emniyet tarafından incelendikten sonra tarafıma iade edilmiştir. Bu dava ile hiçbir alakası olmadığı aşağıdaki emniyet tutanağında da belirtilmiştir.


Ama iddianamede sanki bu dava ile ilgili gibi gösterilmiş, hakkımda yanlış anlamaya sebep olmak bir yana sanki tarafıma yapılan suçlamaya dayanak teşkil edecek biçimde gösterilerek; "özel hayata ilişkin ses kaydı" denmektedir. Odatv'de çalıştığım sürede Odatv'de yazdığım yazılar ve haberler sadece muhabirlik mesleğini icra etmeye yönelik olmuştur.

38 yaşındayım, evli ve bir çocuk annesiyim. Mesleğim muhabirliktir. Öğrendiğim, bildiğim ve yıllardır İstanbul merkes ol'da yaptığım tek meslek budur. Gazetecilik mesleğine 1990 yılında muhabir olarak başladım. Bugün, Güneş, Sabah, Günaydın, Akşam gazetelerinde, Intermedya Dergi Grubunda, TGRT Televizyonunda çalıştım. Yankı Haber pragramında, Dalga FM dergisi, Yemek Zevki, İşte Kadın dergilerinde ve bir çok farklı internet sitesinde uzun süre yazı haber ve röportajlarım yayınlandı. Ayrıca Sarıyer Belediyesinde 2 yıl Basın Danışmanlığı görevinde bulundum.


Ancak, ne acıdır ki, MEDYA benim gazeteci olmadığım konusunda söz birliği yaptı ve aslı astarı gerçek dışı olan haberlerle kendilerine göre sanal bir İklim Bayraktar yarattılar ve herkesin buna

inanmasını istediler.

Şu anda internet sitelerinde yer alan özgeçmişimde bakınız ne yazıyor. Türkiye'nin en ciddi haber sitelerinden birisi olan NTV'nin haber sitesinde ve Radikal gazetesinde yer alan yazının başlığı şöyle:


Çelişkili bir portre: İklim Bayraktar:

37 yaşında bir gazeteci. 15 yaşında bir oğlu var. ODTÜ Makine mezunu bir mühendis. Kendi şirketi var. 1988-2006 arasında aralarında Güneş, Günaydın, Sabah, Bugün, Star gazeteleri ve TGRT televizyonu olmak üzere birçok basın kuruluşunda muhabir olarak çalıştığını söylüyor. Hesaba göre gazeteciliğe 15 yaşında başlamış görünüyor. (Bu haber, Radikal gazetesinde yayınlandı, hemen hemen tüm medya bu haberi internet sitelerinde kullandı ve hala durmakta)

Bu kadar kesin, net ve ulaşılması kolay bir bilgiyi dahi bu kadar özensiz ve dikkatsizce kamuoyuna sunmakta bir sakınca görmediler. Ve sonunda da ne idüğü belirsiz, şaibeli bir kadın olarak tanıtıldım ve

kamuoyunun hafızasında böyle bir imaj yer etti.

Şimdi mahkemenizin ve sizlerin de şahit olduğu yaşadığım en son medya lincini bilgi ve taktirinize sunuyorum.

İlk duruşmadaki kimlik tespiti sırasında tarafınızca sorulan"mesleğiniz" sorusuna verdiğim cevap, hatırladığınız ve mahkeme tutanaklarına geçtiği şekilde; "ben gazeteci olduğumu sanıyordum, ama medya beni komplocu ve şantajcı yaptı" şeklindeydi. Ancak, aynı akşam ana haber bültenlerinde bu beyanatım, Medyanın yarattığı o sanal İklim'in ağzından aynen şu şekilde verildi: "tartışılan isim İklim Bayraktar ise 'gazeteci olduğumu sanıyordum, hakimler beni şantajcı yaptı' dedi"


Medyanın geldiği bu durum ne kadar acıklı değil mi? Ne vahim değil mi? Mahkeme heyetinin huzurunda söylediğim ve kamera kayıtlara geçen cevabımd aki "medya" kelimesi "hâkimler" olarak değiştirilerek verilmiştir. Bu kadar kısa ve net bir cümledeki bu "medya" öznesi nasıl oluyor da "hâkimler" olarak değiştiriliyor. Hâkimlere hedef mi gösteriliyorum?


Geride bıraktığım süreçte yaşadıklarım, sizin huzurunuzda yaşanan bu kanıttan farklı değildi. Bundan sonra yapılacak haberler de büyük ihtimalle farklı olmayacak. Şimdi müsaade ederseniz, benimle ilgili olarak medyada yer alan bazı haber başlıklarını Yüce mahkemeniz huzurunda kısaca özetlemek ve

hafızaları tazelemek istiyorum. Başlıklar o kadar açık ki haberlerin içeriğine girme gereği bile duymuyorum. Tarihe not düşelim Türk Medyasının muhteşem habercilik örnekleri:

Bu konu çok önemli, çünkü ben bu davanın sanığı değil, ancak mağduru olabilirim.

ATEŞLİ İKLİM

DİŞİ TUZAK-DİŞİ KOMPLO

İKLİM BAYRAKTAR: SOSYOPAT MI, İÇ ÇAMAŞIRI MARKASI MI

YENİ NESİL MATA HARİ HİKAYESİ

GAZETECİ KIZ FALLİK ÇIKTI

FADİME ŞAHİN İLE İKLİM BAYRAKTAR ARASINDAKİ FARKLAR

BU NASIL İKLİM: GAZETECİ Mİ İSTİHBARAT ELEMANI MI

İKLİMİM BİÇİM BİÇİM

BİR BASINCININ MARİFETLERİ

KOMPLO İKLİMİ

CHP'YE KARŞI KULLANILAN AJAN GAZETECİ

ÇİFT TARAFLI KOMPLO

CHP'DE SKANDAL İKLİMİ

OPERASYON KADINLARI

İKLİM HANIMIN MASALLARI

İKLİMİN 3 RENGİ

KİM BU ŞAİBELİ MUHABİR

KARIŞIK İKLİM

SARIŞIN MUHABİR KİMDİR NEDİR NEREDEN ÇIKTI

İKLİM SERTLEŞTİ

CHP'YE VE MEDYAYA İKLİMLEME

CHP'NİN İKLİM MAĞDURLARI

CHP'DE İKLİM ZİRVESİ

CHP'DEN İKLİMSEL TAVIR

İKLİM BAYRAKTAR'I GÖREVLENDİRMİŞLER

CHP'YE GÖRE BU KOMPLO YURTDIŞI KAYNAKLI


Medya ve köşe yazarları bu başlıklar atmak uğruna onurumu ve insanlığımı ayaklar altına almakla kalmayıp ismimi dahi taciz ederken çok etik ve doğru haberciliğin zirvesine oturmuştur.

Beni Fadime Şahin'e, Monika Lewinski'ye, Mata Hari'ye benzettiler,"Fallik", "eretoman" "sosyopat" dediler. Elindeki mahrem ve özel ikili konuşmaları servis edenler ve Medya, bu karmaşık ilişkiler ve olaylar yumağına beni de hoş bir figür olarak monte etti. Haberlerin yüzde doksanı yalan üzerine kurgulandı. Toplam otuz altı bin haber var hakkımda arama moturunda. Tüm bu hakaret içeren yazılar ve haberlerle ilgili olarak, yaklaşık 40 gazeteciye, köşe yazarına ve televizyona ceza ve hukuk davaları açtım ve bu hukuk mücadelem ayrıca devam etmektedir.

Ceza davaları ile ilgili bazı gazeteciler verdiği savunma dilekçelerinde "Bir tek ben yazmadım ki, bakın ekteki listede yer alan onlarca gazete haberinde de benzeri haberler yer aldı, o yüzden ben de yazdım..." gibi saçma sapan ve aciz ifadelerle kendilerini savundular.

Yani güçsüz, savunmasız, arkasında ailesinden başka kimsesi olmayan bir kadın buldular ya, vurun gitsin. Nerede kaldı, gazetecilik ahlakı ve meslek etiği? Nerede kaldı gazeteciliğe başladığım ilk günlerde

kafamıza kazınan 5N/1K kuralı? Nerede kaldı, hak, hukuk, adalet?

Nerede kaldı insanlık?


MEDYADAKİ YALANLAR YOK SAYILAN GERÇEKLER...

Ben, medyanın bana atfettiği haksız mesnetsiz suçlar ve uygulanan linç, itibarsızlaştırma kampanyalarına karşılık olarak sadece kamuoyunu önemsediğim için bir savunma ve gerçekler bilinsin diye bu elimdeki 600 sayfalık kitabı yazdım. Bakınız kitabın alt başlığını ne koyduk: "Medyadaki Yalanlar, Yok Sayılan Gerçekler". Yaşamı boyunca bırakın sabıkayı, karakol kapısından girmemiş, az gelişmiş ülkelerin en büyük sorunu olan erkek dünyasında emeği ve onuruyla var olmaya ayakta kalmaya çalışan bir kadının bir annenin 38 yıllık temiz yaşamını bir kalemde silip, hayallerini ideallerini onurunu yerle bir eden büyük bir senaryodur bu başıma gelenler.


Suç fiili yoktur, özel ve ikili telefon konuşmaları suç ya da fiil değildir. Sonuç olarak Sayın Başkan sayın heyet ben bu davanın sanığı değil mağduruyum. Burada beni sanık yapan; ne yazdığım yazılar, ne muhalif söylemlerim, ne silahlı terör örgüt üyeliği, ne talimat, ne de başka bir şey değildir. Beni sanık yapan tek şey telefonları dinlenen Soner Yalçın ile başımdan geçen kişisel bir sorunu paylaşmaktır. Özel

görüşmedir, dertleşmedir, basiretsizliktir, endişedir ama asla komplo ve terör faaliyeti değildir. Başıma gelenlerden fazlasıyla yara aldığımı, mağdur edildiğimi, cezalandırıldığımı ve bu olayın sanığı değil mağduru olduğum gerçeğini savunmamla yeterince göz önüne serdiğimi düşünerek, bir an bile tereddüt etmediğim insani vicdanınıza ve yüce mahkemenizin kararına güveniyor, beraatımı talep ediyorum.

Saygılarımla...

Sanık İklim Ayfer Bayraktar



odatv davası, odatv 4, odatv twitter, odatv haber, haberler odatv, odatv yazarlar, odatv com, odatv. güncel, twitter odatv,


 
 
 

Yorumlar


iwfyq6J8_400x400.jpg

Merhaba!

Ben İklim Bayraktar. Bir çoğunuz beni tanıyorsunuz; ya da belki öyle zannediyorsunuz? Bir de benim kalemimden dinleyin.

Yeni yazılardan haberdar ol

Teşekkürler!

Hiçbir şeyi kaçırmadığından emin ol

İletişime geç

Mesajınız için teşekkürler! Size en kısa sürede döneceğim.

© 2022 iklimbayraktar.com

bottom of page